11 Şubat 2013 Pazartesi

AMSTERDAM / NETHERLAND

 

Normalde insanlar bir kere gittiği yere gitmek istemez. Farklı yerleri görmeyi tercih etsede Hollanda buna istisna olmalı. Vize olmasa hemen şimdi yine giderdim:) İnsanları çok güler yüzlü ve diğer Avrupalılar gibi yabancılara karşı ön yargılı değiller. Mutluluklarını önce yaşam kalitelerine bağlamış olsam da İsviçre ‘yi gördükten sonra parayla alakalı olmadığını anladım :) Her yerde olduğu gibi orda da yerleşik vatandaşlarımız var ama bizden daha muhafazakar yaşadıkları için Türkiye ‘yi görmemiş insanlar için bizim Arap tarzı bir hayata sahip olduğumuzu sanıyorlar.
Seneler önce arkadaşım Saskia, İstanbul’a gelmeden önce çizme ve baş örtü giymek zorunda olup olmadığını sormuştu. Bu soru karşısında cok şaşırsam da o gelince benden daha çok o şaşırdı, özellikle yedi tepeli koca İstanbul ‘da. Dümdüz bir ülke olan Hollanda'da tümseğin dışında bir yükseklik göremezsiniz. Bazı bölgeleri deniz seviyesinin aldında olduğu için yaşanan son selde binlerce insan ölmüş. Tabi şimdi tüm bu olasılıkları
hesaplayıp gerekli önlemlerini almışlar. Ülke ismini bu özelliğinden almıştır. ( The Netherlands alçak ülkeler demektir)


Eski yapı ve evlere gösterdikleri özen harika. 19. yy dan kalma evler sanki yeni yapılmışcasına bakımlı ve günümüzde kullanımda. İlk bakışta evlerin öne doğru eğik görünce yıkılmak üzere olduğunu sandım; evlerin girişleri o kadar dar ki eşyayı kapıdan sokmak mümkün değil. Merdivenden de iki kişi yan yana çıkamazsınız. (Aşağıda göresiniz diye birkaç fotoğraf ekledim.) Bu yüzden çatılarına yerleştirdikleri kancalarla, eşyaları camdan sokuyorlar ve dolayısıyla binalar öne doğru eğimli hem de pencereleri geniş ve büyük yapılmış. İçlerine girince eski İstanbul evleri gibi yüksek tavanlı olduğunu fark ediyorsunuz.
Şehrin bir diğer al benisi tabiki tüm şehri damar gibi saran kanalları. Kanallar, şehre ayrı bir hava katmış.Hatta en güzel görüntüyü kanal ve çevresi oluşturuyor. Tura katılırsanız kenardaki evleri mutlaka inceleyin.



binanın dar girişi

Taşınmakta olan ev sakinleri binanın üzerindeki kancayı kullanıyor.






Kanal kenarında dinlenmece


kanal ve kenarındaki evlerden bir görüntü




kanal kenarında güzel bir otel
 





alışılmış bir görüntü; bisiklet ve kanal 










  
 Dam Square

 



 Şehirde diğer dikkat çeken şey 700.000 den fazla olduğu söylenen bisikletler. Devlet bisiklet kullanımı desteklediği için ona göre trafik kuralları oluşturulmuş. Kanunlar karşında bisiklet sürücülerini korumakta.
Yolun sol ve sağ tarafında ayrı yolları ve trafik ışıkları mevcut. Tabi kısa mesafede bisiklet geçerli. Şayet farklı bir şehre gidecekseniz tren kullanımı daha pratik ve ucuz. Keza her yerde otopark parası ödüyorsunuz ve Hollandalılara göre bile park ücreti pahalı. Örneğin Rotterdam dan Amsterdam a trenle gelmek 30 dk olduğu için mesafe ve süre çok kısa. Benim Cuma akşamı Maslak’tan Sabiha Gökçen Havalimanına gidişim bile 3,5 saat sürünce bu durum bana tuhaf geldi:)
şehir merkezinde bisiklet için çok katlı park alanı

Metro ve tramvay yolculuklarında kart kullanımı var. Otobüse hem binerken hem de inerken kartınızı okutuyorsunuz ki gittiğiniz mesafeye göre para çekmiş oluyor. Yaptığınız turlarda direksiyon yada dümen başında yaş ortalaması yüksek bayanları görebilirsiniz.Emeklilik haklarını alana kadar çalışıyorlar ve iş bulmaları hiç de zor değil.
Yaptığım geziye şöyle bir bakınca yerli bir arkadaşımın olmasının çok faydası oldugunu görüyorum. Gitmeden önce araştırıp program yapınca da her anı dolu dolu yaşamış olduk. Bir başka yazda tekrar gitmek isteceğim tepesiz,yemyeşil güzel bir ülke hafızamda kalan.

Yurtdışına çıkınca olabildiğince yerli insanlarla iletişime geçmeyi tercih ederim. Böylece oranın kültürünü ve yaşamını daha iyi öğreniyorsunuz. Türk arkadaşlarınızı ziyarete giderseniz dil konusunda daha rahat edersiniz ama bir göçmenin veya ikinci sınıf bir vatandaşın gözünden o memleketi görürsünüz. Kimlerle takıldığınız o ülkeye hangi bakış açısıyla bakacağınızı gösterir. Benim kişisel tercihim yerli halk. Tanıdığınız kimse
yoksa gitmed en tanışın. (http://www.couchsurfing.org) Courch surfing bu bağlamda kullanışlı bir sistem. Ben kullanıyorum,tavsiye ederim.

Genel görüşümü bitirmeden önce bu konuya değinmeden edemeyecegim. Hollanda’da uyuşturu ve cinsellik bir tabu değil. İradesini kullanabilen insanlar kendi sınırlarında bunu istedikleri gibi yaşıyorlar. Tanıştığım insanlar uyuşturucuyu daha çok üniversite döneminde kullanmış. Hala kullanıyor musun dediğimde çok uyku yapıyor anlamsız diye yanıt alıyorum :) Yasakların kol gezdiği toplumlarda suç oranları yüksek olur.
Yasaklanmamış toplumda taciz,tecavüz insanın aklına gelmiyor. Tekrar İstanbul’a davet ettiğim arkadaşımın kız arkadaşı tacize uğramış ve bir daha gelmeme yemini ettiğini duyunca yerin dibine girip orda kalıyorum. Sarışın ve Avrupalı olması sarkıntılık etme hakkı verir çünkü bize. Gidip görmeden aramızdaki medeniyet farkını  anlayamayız. Biraz da bu nedenlerden dolayı insanları çok gezmesini istiyorum. Benim gördüklerimi siz de görün, benim kadar sizde utanıp hayıflanın :)
Gelelim gün be gün gezip gördüklerimize:)
1. GÜN -17 AGUSTOS 2012

Bu geziyi senelerdir planladigim halde, gitmek 17 Ağustos gibi anlamlı bir güne denk geldi.Ucuz bilet alabilmek için uzun bir arayışa girdim. Araştırmalarımın sonunda anladım ki en uygun fiyat Transvia Havayollarında. Bizim Pegasus firmasının Uzakdoğulu versiyonu. İçerde ikramlık hiçbir şey yok. Herşey ücretli. Hatırımda kalan en kötü tecrübe ise yazın sıcaklığına güvenip uçakta yanıma kıyafet almamam oldu. İlk defa bu kadar soğuk bir uçuş yaşadım. Aklıma ilk battaniye geldi ama ne yazık ki o da yok. Hostes benim titreyen halimi gördükten sonra teselli etmek için kaptanla dereceyi yükseltme konusunda konuşacagını
söyledi:)
Uçakta ve bekleme salonunda Türk ve Hollanda lı ayrımı yapmak çok kolay. O kadar farklı görünüyoruz ki. Nedense tüm Hollandalı lar kırmızı yanaklı ve de sarışın. Türk ler de kapalı ve esmer.Aslında en büyük ayrımı ben soğukta titrerken hollanda lı yolcuların parmak arası  terlikle görmek oldu.Uçaktan inince hemen pasaport kontrolüne yöneldim. AHY den binince Avrupa da aynı büyüklükte ihtişamlı bir havalimanı bekliyorum ama bana daha küçük ve sade geldi. Yanlış bir intibada olabilir. Sırada beklerken polisleri inceliyorum.Aynı kırmızı surat ve sarışınlık ama ilginç olan her gelen vatandaşa gülümseyerek hoşgeldin demesi.Sanki 100 kişilik bir memlekette herkes bir birini tanıyor.dönünce acaba Türk polisleri beni nasıl karşılar diye içimden geçirdim. Onu da yeri gelmişken anlatayım.Pasaport sırasında hemen bir sıra
kavgası başladı. Polisler de somurtmuş niye geldiniz edasıyla pasaportu fırlatır gibi :) manzarayı görünce içimden hoşgeldin memleketine dedim. Neyse tüm kontroller bitince arkadaşımla buluştum.Şanslıyım ki arabasıyla eve gittik. Saskia Louwers benim 2002 den beri tanıdığım bir arkadaşım. 3 kere beni ziyaret etmişti. Kafasındaki Arap Türk modelini silebildik. Ailesini bile getirmişti tatil için. Onların da bakış
açıları çok değişti.
2. GÜN 18 AĞUSTOS 2012

Saskia diğer üç Hollandalı arkadaşını da davet edip hep birlikte De Parade festivaline gittik. Her sene düzenlenirmiş.Hava güzel olduğu için kanaldan yürüyerek festival yerine ulaştık. İlk ilgimi çeken kanal suyu pis olmasına rağmen mayo ve bikinileriyle kenarda eğlenen gençler oldu.Ben şahsen o suya elimi bile sokmazdım :) Bisikletlerin çok olduğunu biliyordum ama görünce yine şaşkınlığımı gizleyemedim. Şehir merkezinde bile 4 katlı kocaman bir bisiklet parkı var. Şansıma hava sıcak olduğu için insanların çoğu dışarda ve parmak arası terliklerini giyinmişler:)Ben spor ayakkabımla gayet mutluyum.Festival yeri de oldukça canlı ve eğlenceli.Farklı cafe,restaurant ve eğlence klüpleri kendi yerlerini hazırlamış yada çadır açmışlar. Dilediğin çadıra girip gösteri izleyebilir yada karaoke yapıp dans edebilirsin. Halkın yoğun bir talebi var festivale. Bizden önceki gün binlerce insan gelmiş.Dondurma,zencefilli içkinin üstüne açıktık.Ben ilginç bir tad bekliyorum ama öğrendiğim kadarıyla patatesin envayi çeşit yemeklerini yapıyorlar. Onlar bile sıkılmış
patates yem ekten. O yüzden tanıştığım kızların Türk yemeklerini bildiklerini görünce şaşırmamak gerektiğini anladım. Aceleye getirip seçtiğim yemek soğuk balık olunca hayal  kırıklıgına uğradım.Daha sonra kanaldan tekneye binerek şehir merkezine gittik.Turda kanal kenarlarında yapılmış evlere hayran kaldım. Ne kadar keyifli bir hayat. Sanırım Amsterdam ın en şanslı insanları kanal sakinleri olsa gerek. Gündüz oldukça hareketli olan yaşam gece de aynı tempoda devam ediyor. En renkli görüntüleri yine gençler veriyor.Mutlaka ellerinde biraları var. Kanal kenarında bir cafe ye oturup akşam soluklanıyoruz. Elime aldığım menünün 3- 4 sayfası bira çeşitleriyle dolu. Ne seçecegimi bilemeden limonlu bira söylüyorum. Hafif olduğu için pişman olmuyorum. Kızlar üniversite zamanında bölgenin birasını içtikleri için Heineken biradan vazgeçmiyorlar. Sokakta elinde birayla yürümek garip birşey değil.Su gibi bira tüketimi var. Bu toplumda tabuların yerini hoş görü bırakmış. İki sene önce İstanbul a gelen Hollandalı arkadaşım Matt her yerde bana bira sormuştu. Ben de satılmadığını yada açık mekanda içilemediğini anlatmaya çalıştım.Yaşadıkları ortamı görünce neden çok bira istediğini ve bizi garipsedigini daha iyi anlıyorum.
3. GÜN 19 AĞUSTOS 2012

Sabah kahvaltıdan sonra kızları uğurluyoruz. Saskia,Türk geleneklerini bildigi için ilk gün beni markete götürüp alışveriş yaptı. Bu sayede normal Türk kahvaltısı yapabildim. Onlar genellikle dilim ekmek üstüne reçel, tereyağı sürüp yiyorlar yada meyveyle devam ediyorlar. Kahvaltıda zeytin yediğimizi söyleyince bir an mideleri bulandı. Humus yemek normal ama zeytin değil :) Zeytin aparatif,çerez gibi onlarda. Kahvaltı hariç her an tüketebilirler. İthal ediyorlar ama marketlerinde çok çeşitli soslu çeşitleri var. Daha sonra yola koyuluyoruz. İlk durağımız Vught.Merkezden daha uzak ama evlerin daha pahalı olduğu bir köy.Köy ama bizim köyler olarak düşünmemek gerek :) Ben köy dendiğinde daha az gelişmiş yerler beklerken gördüklerimle ne kadar yanıldığımı bir kere daha anladım.Gittiğim her yerde ev mimarisine hayran kaldım. O kadar zevkli ve güzel ki her birinin fotoğrafını çekmek istersiniz.Gittiğimiz yerde Saskia nın abisinin evine gittik.En son gördüğümde kız arkadaşı tıp öğrencisiydi. Şimdi iki küçük çocukları var ve bir tanesini bana vermeleri konusunda ikna ettim:) Her evin bir bahçesi mutlaka var. Hava güneşli olduğu için de çocuklar güne yüzerek başlamış. Çok oyalanmadan rotamızı Asten'e çevirdik. Güneyde bir köy. Yine köy dediğime bakmayın kasaba olarak düşünebilirsiniz. Saskia'nın doğup büyüdüğü yer. Çevre düzeni ve evlerin mimarı konusunda hayranlığım burda da devam etti.Ailesi daha dün görmüş gibi gayet sıcak karşıladı. Avrupalı lara genellikle soğuk deniliyor ama benim tanıştığım insanlar kesinlikle öyle değil. Çok sıcak ve medeni. Dünyaya bakış açıları çok güzel ve senin farklılığına ön yargıları yok. Asten genellikle emeklilerin oldugu bir bölge.
Herkes birbirini tanıryor. Emekli diyip küçümsemeyin çünkü çok güzel hayatları var. Üstü açık spor arabaları emekliler alıryor çünkü :)üneşin tadını çıkartacak çok vakitleri olduğunu düşünürleryorlar.Gençlere de bisiklet kalıyor Aynı anda karavan, araba, spor araba ve motorsikletin olması bir emekli için çok normal. Ek gelire ihtiyaçları yok. Emekli maaşıyla spor kluplerine üye olup çift olarak birlikte sosyal bir hayat sürebilirler.Geçim sıksıntısı  olmayan insanların yüzünün gülmesi çok normal. Bir gece geçirdikten sonra kahvaltımızı yapıp yola çıkıyoruz.
 
Vught köyünde bir sokak







Asten de mütavazi bir ev








  
4. GÜN 20 AĞUSTOS 2012
Yolumuzun üzerinde doğal park var .(ASTEN NATURAL PARK). Çeşitli kuşlar,hayvanları ve bitkileri barındırıyor. Benim gibi doğa sever için çok keyifli bir tur. Farklı uzunlukta parkurlar var. 5 yada 10 km yapmak elinizde. Kendi parkur rengini seçip devam edebilirsiniz. Park devlet tarafından yapılmış.Normalde bataklık ama ıslah edilmiş. Zaten bizden vergi alıyorlar tabi ki yapacaklar diyor Saskia. Bu noktada keyfim kaçmasın diye ödediğim vergileri ve gittiği yerleri kıyaslamıyorum bile:
natural parkın girişi

Amsterdam’a gelince Dam Square a gidiyoruz. İşlek bir meydan. Heykeller ve büstler var. Merdivende onlarca oturmuş insan görmek mümkün.Yürüyerek Red Light Streete geliyoruz. Bu sokağın ne olduğunu tam olarak bilmiyordum. Nedense Saskia da sokağa gelince neden merak ettiğimi sordu. Çünkü sokakta genel evler var :) Bunu öğrendikten sonra gülerek yolumuza devam ediyoruz. Gece eğlenceleri için bu bölgeye gelebilirsiniz.
                                          
Dam Square 

Dam Square 

                                                          Redlight Street
HOP ON HOP OFF dan aldıgımız kanal turu biletlerini kullanıp müzelerin oldugu kısma gidiyoruz. 8 € ya aldığınız bilet sınırsız 24 saat geçerli. Kanal kenarlarındaki büfe tarzı dükkanlardan farklı seçeneklerini öğrenebilirsiniz.
Fazla vaktim olmadığı için ben sadece Van Gogh müzesine gidiyorum. İki tane gişe olmasına rağmen uzun kuyruklar var. Müzenin girişinde Van Gogh un resimlerinin olduğu çeşitli hediyelik ürünler alabilirsiniz.
Van Gogh'a bileti önceden alıp ya da toplu biletle sıra beklememek de m ümkün.Bir de Van Gogh'un karşısında Bols'un müze dükkanı var meraklısına tatmak ve gezmek için keyifli (http://www.bols.com/about-house-of-bols-2/) Yemek için nehir kenarındaki Hard Rock Cafe ve etrafındaki restaurantları da tavsiye edilebilir.
Öğle yemeği için sokakta masaların oldugu bir mekana gidiyoruz. Oraya has yemek bulmak zor oldugu için kanguru eti bana ilginç geldi. Bir tabak yemek 20-25 € civarında. Yani çok uygun değil fiyatları.
5. GÜN 21 AĞUSTOS 2012
Sabah kahvaltıdan sonra uzun bir kanal turuna çıktık. Henüz biletimizin süresi dolmadı. Tüm şehri görebileceğiniz güzel bir tur. Gitmişken mutlaka katılın derim. İlginç gelen bir durakta inip gezin daha sonra gelen bir sonraki bota binip devam edin derim. Turu tamamladıktan sonra eski evleri korumakla meşhur Volendam a gidiyoruz. Yel değirmenleri ve eski evleri ile meşhur bir köy. Voldenam ve Marken köyleri turistik bir bölge zaten. Eski evleri ve bu evlerin yapısıyla ün yapmış köy. Çok kar yağdığı için çatılarda kar
kalmaması için çatılar ters V şeklinde.
                                              Volendam sahil

                                         Volendam köyünün merkezi
sahilde balıkçı amca ve ben

yerel kıyafetlerle ağır başlı halimle :)

                                        nostaljik fotoğraflarla ben,tüm köyü arkama aldım :)
                                                   denizde keyif çatan köy çocukları
Hediyelik eşya dükkanları deniz kenarında sıra sıra. Dükkanlarda hediyelik eşya alırken yerel
kıyafetlerle fotoğraf çektirmeyi unutmayın. Hatta bize izin verdikleri için içerde kalıp kendi
makınamızla birbirimizi çekip çok eğlendik.İşin garip yanı Saskia da benimle ilk defa gitmiş
oldu.
Volendam girişinde yel değirmeni
alınabilecek en renkli hediyelik eşya

 
yerel kıyafetlerle ben :) 
Köyde gezinti yaparken klise yanındaki mezarlık dikkatimizi çekti. Mezarlarda ölen kişilerin özel eşyaları var. Her taraf çicekle bezenmiş.En acı görüntü ise bebek ve çocukların mezarları. Oyuncak ayıcıklarını ve mezar taşı üzerinde küçüçük fotoğrafı görmek çok kötü. 1 Ocak 2001 de çıkan yangında ölen 14 genç için ayrı bir mezarlık yapılmış. Orda da özel eşyalar ve çicekler... Her yıl 1 Ocak tarihinde anma töreni olurmuş. Ben göremedim ama giden bir arkadaşım (Bahattin Erkorkmaz ) bana daha detaylı bilgi verdi :) Kendisi gezi
öncesi ve sonrası danışmanımdır:) Yangından sonra dükkanlarla ilgili yasa değişikliğine gidilmiş ve dükkan sahibi hapis ve communty cezalarına çaptırılıyor. Olayı unutmamak ve unutturmamak için insanların sağ duyulu olmalarından insana verilen değeri bir kez daha görüyorum.

ölen gençler için mezarlığın kenarında ayrı bir yer ayrılmış

bu anıtta ölen gençler için temsilidir

Volendama 5 dk mesafede Edam’a uğrayıp Edam peynirini tadabilirsiniz. Ben görmedim ama çicek pazarı da güzel .  Deniz kenarında birşeyler yiyip geri döndük. Turlarla giderseniz sakın 50-70 € fazla vermeyin.Oraya giden otobüsler mutlaka vardır.10 € ya mal edebilirsiniz. O köyde sizin gibi birçok Türk turist göreceginizden de emin olun. Bu bölgeye gitmek için rehbere ihtiyacınız yok. Dönüşte evde biraz dinlendikten sonra Rotterdam da yaşayan arkadaşımla Canvas Barda buluştum. Canvas barı tavsiye ederim çünkü tepeden tüm Amsterdamı görebileceginiz çatı katında güzel bir mekan. Fiyatları da çok pahalı değil.Bulunduğu caddede metro durağı var. En sondaki listeme dahil ettim zaten.

SON GÜN 22 AĞUSTOS 2012
Son günümde kahvaltıyı dışarda yapmaya karar verdik. Türk kahvaltısına nazır rakip olmasada farklı ekmek ve peynir çeşitlerini seçebileceginiz sandwich çeşitleri var. Hava güzel olduğu için kaldırıma kurulmuş masalarda oturuyoruz. 6. gün hala bisikletli insanları inceliyorum. Tatilde parmak arası terlikle gezinenlerin yerine haftaiçi sabah topuklu ayakkabı ile bisiklet kullanan kadınlar yer alıyor.Kadınların endam ve güzelliklerini yabana atmamak gerek:)


Şehirde birçok gezi parkı var. Bunlardan bir tanesine yürüyerek gidiyoruz. Küçük bir gölet ve çeşitli kuşlar ve ördekleri seyretmek ve yem vermek çok keyifli. Böyle yeşil,nefis alınabilecek alanların şehrin göbeğinde olması da ayrıca güzel. Ben gidemedim ama vaktiniz olursa hayvanat bahçesine gidebilirsiniz.Bizim hayvanat bahçeleri arasındaki iç açıtan farkı görmek isteyebilirsiniz:)

 gezi parkında sanat eserlerinden bir örnek
Müslümanlara ağır eleştiren sanatçı sonunda yolda suikasta uğrar. Onun haykırışını temsilen parka bu eser eklenmiş.  
gezi parkı 
Şimdi alışveriş vakti. Amsterdam bize göre oldukça pahalı bir şehir. HEMA adında marketlerine gidip birşeyler bakın derim. Almak istediğim bazı HEMA ürünleri için oraya gittik. Ayrıca doğal ürünlerin satıldığı marketleri var. Meyve ve sebzeleri hatta şarabınızı burdan alabilirsiniz. Kendilerine has peynirlerini de unutmamak lazım.
Daha sonra havalimanı ve soğuk bir transvia havayolları ile yolculuk:) Dönerken üzerime switshirt alarak tedbirimi aldığım için donmadan uyuyarak 3,50 saati geçirebildim.

GİTMEK İSTEYENLER İÇİN FAYDALI BİLGİLER

VİZE: SHENGHEN VİZESİ GEÇERLİ. İLK DEFA BURDAN VİZE ALIYORSANIZ MUTLAKA KONSOLOSLUGA GİTMENİZ ŞART. (http://www.hollandakonsoloslugu.com/ ) VİZE ALIRKEN ÇOK SIKINTI ÇEKMEZSİNİZ.

UCUZ HAVAYOLLARI :TRANSVIA,PEGASUS, THY (kampanya varsa )


KAFELER
BOUWEIJ : kanal suyundan bira yapıyor. Benim kulağıma hoş gelmedi ama gidip de
beğenenler var:)
PITBULL COFFE SHOP : Merak ettiğiniz şeyleri burda deneyebilirsiniz :)
CANVAS BAR: Çatı katında, Amsterdam’ı geniş açıyla görebileceğiniz güzel bir mekan.



güzel bir kahvaltı :)

karpuzlu salata


                                        kanguru eti :)

ÖNERİLER
Ø Bisiklet kiralayın
Ø Mutlaka kanal turuna katılın
Ø Çiçek pazarına gidin
Ø Kanal kenarında bir cafe de soluklanın
Ø Müze bölgesini es geçmeyin
Ø Volendam & Marken e gidip deniz kenarında oturun,yemek yiyin.
Ø Yel değirmenlerini fotoğrafını çekin
Ø Peynirlerini tadın
Ø Gezip turunuza eklemeniz gereken yerler ; RED LIGHT STR, DAM SQUERE,
VONDELPARK, NINE LITTLE STREETS, LEIDSEPLEIN (gece eğlencesi),

Ø *Heineken Experience*Pub Crawl (Haftanın 7 günü düzenleniyor, akşam 7 de
başlıyor, gecenin sonuna kadar tur rehberi eşliğinde 5-6 bar geziliyor, bedava shotlar
içiliyor,Redlight District ziyaret ediliyor ve gece clublarda son buluyor..15 euro
Ø benim gibi mevyeli yoğurt sevenler mutlaka marketlere uğrayın.


MÜZELER:

VAN GOGH MÜZESİ 14€ - Van Gogh Müzesi her gün saat 10:00 – 18:00 saatleri (Cumaları 10:00-22:00) hizmet vermektedir.

Rijksmuseum (Amsterdam Devlet Müzesi) ; 12,5 € (www.rijksmuseum.nl) Müzeler bölgesinde
yer alan Hollanda Ulusal müzesinde sanat,zanaat ve tarih alanındaki parçalar sergilenir. Ayrıca çeşitli
atölyelerde çalışan öğrencilere ait resimler de sergilenir.  Amsterdam Museum ya da eski kullanılan ismiyle Amsterdam Historisch Museum Amsterdam’daki en ünlü müzelerinden biridir. Kalverstraat ve Nieuwezijds Voorburgwal bölgelerinde yer alan Amsterdam Museum 1975 yılında kurulmuş olup müzede Orta Çağ’dan günümüze kadar Amsterdam tarihine ait sergiler yer yer almaktadır. 2011 yılı itibari ile müzede 70,000′den fazla eser sergilenmektedir.

AMSTERDAM MÜZESİ- 9 €
zulmünden saklanan bir ailenin küçük kızı Anna nın günlüğüyle ortaya çıkan bir dram. Filmi de var. Senelerce dışarı çıkmadan evde yaşamak zorunda bırakılmış bir kızın günlüğü sayedinde tüm dünya bu dramı öğrendi. Evi şu an müze olarak meraklılarını bekliyor.

ANNE FRANK MÜZESİ : Nazi döneminde evinde kapali yaşamak zorunda kalan Anna nın günlüğüne yazdığı hayat daha sonra tüm dünya öğrenir. İşte Anna nın senelerce dışarı çıkamadığı evi bir müze hali getirildi.

 Müze Bölgesi
Müze durağı

Müzeler bölgesinden tanıdık bir görüntü 


                                             Sıcak havanın tadını çıkartan üniversite gençliği

Van Gogh Müzesinin girişi


 ORTAYA KARIŞIK




hollanda nın en meşhur üçlüsü :)
kanaldan gece görüntüsü

 
 Amsterdam  gece eğlencesi
 

















Not: Fiyatlar 2012 yazı için geçerlidir. Gitmeden önce internetten tekrar kontrol edebilirsiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BALI

Cennetten güzel bir parça ; Bali ❤🌺🌸🏵 Bali ye ilk geldiğim anda izlenim harikaydı. Korona için titiz kontrol, tertemi...